30 Nisan 2012 Pazartesi

Açlık Mücadelesi

Burun deliklerimden akcak kadar tokum ancak hala yemek yeme isteği ile dolup taşmaktayım. Yeni eve taşınalı daha 3 gün olduğundan yiyecek dışında akla gelebilecek her türlü ıvır-zıvır var.

Şöyle 1,5 porsiyon, üstü sıcacık tereyağ ile kaplanmış yanında buz gibi yoğurdu ile güzel bir iskender olsa hangi aklı selim hayır der bilemiyorum. Mesela ben, ne kadar tok olsamda iskendere asla hayır diyemem. Hatta Kekikle sayısız hayal gücü ürünlerimizden biri olan "evsiz bir adama tepsi ile yemek götürme" planımız a iskender de dahildir. O da çok sever iskenderi. Ancak ikimiz bir masaya oturupda yiyemedik hiç.

Biraz züğürtağlar olduğumuzu hiç utanmadan dile getirebilirim. Hiç bir zaman diyemedik garsonlara " sofrayı donatın" diye... Hoş o laftanda hiç bir şey anlamam. Zavallı garsonda "peki efendim" der ve gider. Biri bana "masayı donatın" dese, oturur 2 saat düşünürüm, bu adamlar ne ister, ne sever ne sevmez diye. Sanırım filmlerde daha kolay oluyordur. Masaya ne geleceğini senarist belirlediği için... Neyse. Konu bu değil. Konu iskender de değil. Açım. Mütemadiyen açım ve yemek istiyorum. Parkta elimde dönerim ile koşturmak, 2-6 yaş arası çocuklar için yapılmış, sadece bir kolu kaslanmış bir şekilde salıncağı durmaksızın çeviren adamın, salıncaklarından mor olanına binip cips yemek istiyorum. Fesleğen kokularına sarımsak katmak, deniz suyundan tuz arıtmak istiyorum. Açken çok fazla şey istiyorum. Yemek yemek ya da uyumak istiyorum! Yemek istiyorum.

Deve

26 Nisan 2012 Perşembe

Sorular sorular aklımdaki sorular

Şu anda girebildiğim ender internet sitelerinden biri blogspot olduğundan gayri ve ödevlerle boğuşmaktan isal olmuş halet-i ruhiyem'den ötürü içimdeki bir kaç sorunsalı paylaşma isteğinde bulunmak istiyorum...
-Hayatımda beni maça 85.dakikadan sonra giren futbolcu kadar üzen bir şey olmamıştır. Yazık günah değil mi o adam bir de 15 dakika ısınıyor zaten...Ayağına top gelecek mi belirsiz..Olur da şans eseri gol atarsa zaten yeni bir tür ortaya çıkıyor bkz. Nöbetçi Golcü bkz. Yaşlanmayan Genç Semih bkz. Fenerbahçe

-Bir de şu var. Sarı kart görünce hala bağıran futbolcu. Bu zamana kadar en azından benim bildiğim kadarıyla futbolcu itiraz etti diye hakemin ''aa pardon tatlım kartımı geri alıyorum'' dediği görülmemiştir...Sinirlilik, agresiflik elbet anlaşılabilir de çeneni tutsan ne olur ? bkz. Emre Belözoğlu

-Konserler olur. Gitarlar kırılır. Nedenini anlamam. Hani bir zamanlar sen o gitarı almak için bir taraflarını yırtmıştın ? Hani ailene bunun bir heves olmadığını inandırmaya çalışmıştın ? Şimdi paralandın da götün mü kalktı?

-Şimdiki maddem Deve'yi de yakından ilgilendiriyor...Doğrama tahtaları...Şimdi benim annem de çok karşı bu olaya..Her şeyi elinde keser, doğrar. Nitekim Deve'nin annesi de öyleymiş...E nerde alın-verin-ekonomiye can verin mantığı ? Bu doğrama tahtalarını kim alacak o zaman ? Sen de bir zamanlar amatör değil miydin ? Hem parmaklarının arasından akan domates hanginize zevk verebilir ki ? Olmaz böyle şey...

-Yazın bikiniyle özgürce takılan ey kızlar...! Yanlışlıkla bir erkek tarafından iç çamaşırınız göründüğünde kopardığınız yaygara neden...

- Şimdi de mistik bir sorunsal geliyor..Öldüğümüzde ruh bedenden ayrılıyorsa..Ve asıl yaşayan her zaman için ruhsa, diyebilir miyiz ki asıl hayatımızı rüyalarda yaşıyoruz ? Nitekim rüyalarda da ruh ayrı bir alemde takılıyor ya hani...Bilemiyorum..Düşündüm bunu çok..

-Üç harfliler lafı kadar uyuz olduğum bir laf daha yok. Neden cin demiyorsunuz be kardeşim ? Bu gereksiz rtük neden ? Söyleyince geleceğini düşünecek kadar cahil misin ki...Şarkısı bile var...cin cin çıkacak kuş çıkacak...

-Kulak memesi kıvamı derler mesela...Kime göre neye göre ? Dedemin kulak memesi lastik gibi mesela..Ama babamınki biraz daha sert...Hayır aile üyelerimin kulak memelerine dokunmaya çalışmıyorum...



Şimdilik bu kadar...Yeni sorunlarla tekrar karşınızda olacağım...

Kekik

Bir Deve'nin Günü


Sıkılmışım.
Kafamın içinde bulunun her bir hücre, bu sıfatı oluşturucak harfleri mırıldanıyor. S-I-K-I-L-D-I-N.
Sıkılmışım.
Yataktan kalkamıyorum. Kolum bir yerde bacağım bir yerde. Toplamaya çalışsam, bacağım kolum oluyor kolum bacağım. Kollarım taşıyamıyor bu bedeni.
Sıkılmışım.
Boş sokaklarda “ben burdayım” diye bağırmak istiyorum. Evler bilsin orda olduğumu, kaldırımlar bilsin. Kollarımı açıp tanımadığım bir kadına “anne” diye sarılayım; o da “yavrum” diyip bağrına bassın beni. Sonra hiç olmamışcasına gidelim yollarımıza.
Sıkılmışım.
İçimdeki yük için hamal lazım. Taşımaktan yorulmuşum. Her gün kaç yokuş çıkmış, kaç merdiven atlamışım...
Sıkılmışım.

Deve

20 Nisan 2012 Cuma

Domatesli uçak

Yazın ya da ilkbaharın geldiği domateslerden belli olur. Bir dönem içleri geçmiş, yamulmuş, zedelenmiş domatesler yediğimizden şu an oldukça mutlu ve sağlıklı olduğumu hissediyorum. Deve buraları çok yalnız bırakmış...2 gün gidiyorum hiçbir şey yazmıyor...Kalemine sövdüğüm. Halbuki aklındakileri bir solukta yazsak roman olur.
Keşke pilot olabilecek kadar donanımım olsaydı. Şu an uçak parçalarını rahatlıkla açıklayacak kadar bilgim var ama benim kullandığım uçak kesin düşer. En azından kabin memuru olsaydım. Ya da her gün uçakla seyahat edebilecek bir yolcu. Türbülansa girseydim kara kutuyu yeseydim. Bu husustaki en büyük hayalim ki bu gerçekten büyük bir hayal kendi uçağımı yapmak kanımca. Belki bir gün olur. Evde uçak sesiyle çalışan çamaşır makinamız da artık beni eskisi kadar heyecanlandıramamaya başladı...Haydi hayırlısı...Yetkililere de seslendiğime göre gidebilirim..
.


Kekik

10 Nisan 2012 Salı

Salam güzel gıda

En yavşak ses tonumla : Güneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeaaaydın !

Bu saatte buralarda kimse bulunmuyor. Zaten bulunuyorsa da uyumak üzere oluyor yahut yatağından yeni kalkmış gözleri çapak içinde de olabilir. Bilemiyorum. Bugün büyük gün. Bugün kurtuluş günü. Yok artık DEVE! Yarışmamız var bizim bugün..Türkiye için küçük ama İstanbul için büyük bir gün. Partiler vermeye zarfın içine para tıkıştırıp sokaklara fırlatmama gerek yok tabi..Öncelikle düğünün KENDİ İÇİNDE olacak. Beş karış suratla misket oynamak gibi bir görüntü sergilemek istemiyorsan güne sulu yumurta yiyerek başlamalısın. Sulu yumurtaya neden sulu yumurta demişler acaba. Yani margarini de tavaya koyunca böyle yavşak bir görüntü elde ediyorsun ama sulu margarin demiyorsun yani. Çalıştıkça büyüyen tek şey meyveler. Ben buna kanaat getirdim. İnsan çalıştıkça erir, küçülür. Aslında şu iş görüşmeleri de tamamen saçmalık. ''Olmadı'' ya da ''İşe alınmadınız'' diyen bir kişi bile çıkmıyor. Böyle bir yamuk tavır görmedim. Sanki vay efendim sen beni nasıl almazsın diyeceğim..Neyse..

Sabah sabah daha alasını yazamazdım zaten...

Kekik

9 Nisan 2012 Pazartesi

FeyKahvaltı

En güzel kıyafetlerini giyip, en pahalı gözlüklerini takıp, en hızlı arabalarına binip bir yere gitmişler. Sözümona köy kahvaltısı yapıcaklarmış. Sofrada, salamından meyve suyuna; meyve suyundan nutellasına kadar herşey var. E kardeşim sormaz mı insan size köy kahvaltısı bunun neresinde diye? Sıcacık katmerin üstüne sürdüğün inek sütünden yapılma tereyağın nerede?
Adına yakışır bir kahvaltı etseler verdikleri paraya acımayacağım. Zira İstanbul gibi bir şehirde köy namına birşey bulmak zor olduğundan epey pahalıya satmaları mümkün. Ancak bu parayı hak ederek alan, menüsünde  kahvaltı öğünü bulunan hiç bir pastane, restoran ya da çay bahçesi yok. Gerçi verdikleri paraya ben niye acıyayım benim derdim feysbuk gibi sosyal paylaşım sitelerinde "köykahvaltısı" sıfatı altında yayınladıkları fotoğraflar. İllet oluyorum.

Deve